"Aliağa'da Balığa 'Fish' Yazmakla Turist Gelmez!"
Son haftalarada Aliağa Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkan adaylarından birinin “Aliaport Projesi” reklamını gördünüz mü?
Görmediyseniz bir bakın, görürseniz de bir daha bakın. İnsan ister istemez tebessüm ediyor. Tebessümle yetiniyor.
Reklamda ne var?
Turistlerin ihtiyaçlarının karşılanması, müşteri memnuniyetinin artırılması üzerine kurgulanmış bir vizyon(!).
Ücretsiz yabancı dil kursları, menülere ve fiyat listelerine ücretsiz yabancı dil eklenmesi gibi vaatler sıralanmış.
Soralım o zaman:
Bu ücretsiz yabancı dil eğitimini kim verecek?
Hangi eğitmenler, hangi müfredatla?
Kaynağı nereden bulunacak? Belediye bütçesinden mi, odanın kasasından mı?
Kaç esnafa, kaç ayda, hangi seviyede İngilizce öğretmeyi planlıyorsunuz? “Good morning” demekle turist ağırlanmaz.
Menülere ve fiyat listelerine yabancı dil eklemek de güzel bir fikir.
Fakat Aliağa’da hâlâ birçok işletme Türkçe fiyat listesini bile tam olarak düzenlemiyor.
Yerel esnafın elektrik, kira ve vergi yükü altında ezildiği bir dönemde, sadece tabelaya yabancı dil eklemek, turist çekmeye yeter mi?
Yani işin özü; bir fikir var ama altı boş…
Aliağa’da turizmden söz etmek istiyorsak önce şu gerçekle yüzleşmek gerekiyor: Bu şehir yıllardır bir sanayi kenti olarak biliniyor.
Tüpraş’ın, Petkim’in, gemi söküm tesislerinin gölgesinde kalan bir yerden bahsediyoruz.
Sahil kasabası kimliği yıllar içinde yavaş yavaş yok oldu.
Turizm vizyonu ise hep “gelecekte olacak” sözleriyle ertelendi.
Hal böyleyken birdenbire “turist akını” üzerinden projeler üretmek, ister istemez halkın gözünde ciddi bir soru işareti oluşturuyor.
Turizmin temeli nedir?
Sahildir, denizdir, tarihi doku, festivaller, kültürel cazibe merkezleridir.
Biz ne yapıyoruz? Menüye “Fish” yazınca balıkçıya, “Coffee” yazınca kahveciye cruise gemilerinden yolcu yağacağını sanıyoruz!
Ücretsiz yabancı dil eğitimi de cabası…
Elbette güzel fikir. Ama esnaf İngilizceyi öğrenene kadar turist zaten Kuşadası’nda çayını içmiş, Efes’te fotoğrafını çekmiş olur.
Turisti buraya getirecek olan şey, fiyat listesi değil, vizyondur.
Kısacası bu proje bana biraz “çocuğun eline oyuncak ver, sustur” hesabını hatırlatıyor.
Aliağa’nın önce turizm değil, kentleşme, çevre ve yaşam kalitesi sorunlarını çözmesi lazım.
Önce cazibe merkezi olacaksın, sonra turist gelecek.
Sevgili başkan adayı, kusura bakmayın ama menüde “kebap”ın yanına “kebab” yazmakla turist gelmez.
Turistler de “Aa bak menüde dönerin yanında doner kebab yazıyor, hadi Aliağa’ya gidelim!” mi diyecek?
Yok öyle bir dünya!
Bu iş kusura bakmayın ama biraz fazla “hayal satma” işi olmuş.
Yahu turist dediğin adam menüye bakıp gelmez, sahile bakar, denize bakar, şehre bakar.
Ama merak etmeyin, menüye “Fish” yazınca bütün gemiler rotayı Aliağa’ya çevirir (!)
Ücretsiz yabancı dil kursları mı? Elbette biz kendi kendimize eğleniriz.
Ama işin gerçeği şu: Turizmin yolu tabeleden, menüden, fiyat listesinden değil; vizyondan, projeden, sahilden, doğadan geçer.