Soyer: "Nerede olursanız olun demokrasiyi talep edin"


İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 2. ESİAD Yatırım Zirvesi’nde iş dünyasına seslendi. Hukuk, insan hakları, doğayla uyum ve demokrasi olmadan ekonominin olmayacağını ifade eden Başkan Soyer, “Türkiye’nin neresinde olursanız olun, lütfen hükümetten ve yerel yönetimlerden demokratik koşulların tesis edilmesini talep edin. Bu sizin en doğal hakkınız” dedi.
 
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, bu yıl ikinci kez düzenlenen Ege Sanayicileri ve İşinsanları Derneği (ESİAD) Yatırım Zirvesi’ne katıldı. Finansmana erişim, uluslararası ortaklıklar ve sermaye piyasası imkânları gibi konu başlıklarının görüşüldüğü zirve Hyatt Regency İzmir İstinye Park'ta düzenlendi. Zirveye Başkan Tunç Soyer’in yanı sıra İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban, İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükürer, ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, sivil toplum ve meslek kuruluşu başkanları ve iş dünyasının temsilcileri katıldı.
 
“Hukuk, insan hakları, doğayla uyum ve demokrasi olmadan ekonomi olmaz”
Zirvenin açılış konuşmasını yapan Başkan Tunç Soyer, “Çok iyi biliyoruz ki doğru yatırımların belirlenmesi ve yatırım finansmanı kendinden menkul bir olgu değil. Yatırım, tarihsel ve toplumsal süreçlerin bir sonucu, siyasi ve demokratik koşulların ise bir göstergesidir.  Bugün Cumhuriyetimizin 100. yılına girerken halen daha yatırım zorluğu çeken bir ülke olmamız elbette arzulanacak bir durum değil. Dolayısıyla bu zirvede yatırım imkanlarını konuşurken ülkemizdeki genel siyasi ve demokratik koşulları da gözden geçirmemiz gerekiyor. Geçtiğimiz Mart ayında düzenlediğimiz İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde bugün bu salonda bulunan tüm paydaşlarımızla beraber sağlıklı bir ekonomik gelişme için nasıl bir zemine ihtiyacımız olduğunu çok net tarif etmiştik; hukukun üstünlüğü, ifade özgürlüğü, insan hakları, doğayla uyum ve demokrasi olmadan ekonomi olmaz. Olursa enflasyon olur, yoksulluk olur, işsizlik ve hatta kıtlık olur” ifadelerini kullandı.
 
“Geride hiç kimsenin kalmadığı bir Türkiye hedefine inanıyoruz”
Başkan Soyer, tüm kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokrasinin bu ülke insanlarının en temel hakkı olduğunu söyleyerek “Bu temel hakkın tecellisinde en ufak bir eksiklik dahi olduğunda, bunu yatırım ve finansman konusunda da büyük bir zafiyet olarak yaşıyoruz.  Bu yüzden ülke genelinde ve yerel ölçekte, sadece beş yılda bir sandığa giderek değil, yaşamın her anında, demokrasinin evrensel ilkelerine ve hukukun üstünlüğüne tam saygılı bir sistem inşa etmek zorundayız. Bu sistemi oluşturmakta geciktiğimiz her bir gün ülkemizdeki yatırımların daha da azalması anlamına geliyor. Bu zirveye katılan tüm değerli iş insanlarımız, yatırım fonu ve kurumsal finans kuruluşlarımız, Türkiye’nin neresinde olursanız olun, lütfen hükümetimizden ve biz yerel yönetimlerden yukarıda tarif ettiğim demokratik koşulların tesis edilmesini talep edin. Bu sizin en doğal hakkınız. Daha çok şeffaflık, daha çok sesinize kulak verilmesi sizin hakkınız. Demokratik kuralların işlemediği toplumlarda belirli zümreler bir süreliğine elbette zenginleşebilir. Fakat bizim bunu ekonomik kalkınma olarak kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü refah, toplumun tabanında adil bir şekilde dağılmamışsa, orada güçlü bir ekonomiden söz edemeyiz. Biz, geride hiç kimsenin kalmadığı bir Türkiye hedefine inanıyoruz. Bu hedefi, ülkedeki yatırımların artmasının en temel koşulu kabul ediyoruz” diye konuştu.
 
“Gelecek beklenen değil, inşa edilendir”
Başkan Soyer, konuşmasının son bölümünde İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde alınan kararlara vurgu yaparak, “Cumhuriyetin 100. yılında bu büyük mirasa yakışır bir ekonomiye sahip olmanın tüm koşullarını, stratejilerini ve anahtar eylemlerini İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde kelime kelime tarif etmiştik. Bu tarifin karılmasına belirli bir grup değil, bu ülkenin tüm iş dünyası, işçi ve çiftçi kuruluşları katılmıştı. Ekonominin can damarını elinde tutan bu gruplara alanında ihtisas sahibi çok sayıda akademisyen ve uzman da eşlik etti. Nihayetinde 303 maddelik bir kararlar manzumesiyle, Geleceğin Türkiyesi hayalimizi hep birlikte inşa ettik. Çünkü hep söylediğim gibi gelecek beklenen değil, inşa edilendir” dedi.
 
“Halka arz yapıp borsadaki insanları mağdur etmek garip bir şey”
İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban ise ekonomide daralmanın, krizin konuşulduğu dönemlerde en önemli konulardan bir tanesinin de yatırım ve yatırımın finansmanı olduğunu söyleyerek “Dünyada sanayinin gelişmesiyle hep bu finansman konusu gündeme gelmiş. Bugün finansman modelleri burada uzun uzun değerlendirilecek. Bunların bir kısmında da oldukça iyiyiz. Yaptığımız işte farklı bir bakış açısında olmamız gerekiyor. Örneğin sermaye piyasası konusu gündeme geldiğinde, burada halka arza gidip belli bir finansman sağlamayı düşünürken, manipülasyonla şirketimizin değerini artırarak borsadaki insanları mağdur etmek garip bir şey. Büyük yatırımcının küçük yatırımcıyı boğarak işletmesini devir almaya çalışması da böyle. Şimdi dijital yatırımcılık dışında herkes emlakçılık da yapıyor. Organize Sanayi Bölgelerinde bile ilerde değeri artar diyerek yüzlerce dönüm yer alıyorlar. Her ne olursa olsun olayı sağlıklı bir şekilde ele aldığımızda hem işi düzgün yürütür hem de kendimizi daha ciddi anlatırız” ifadelerini kullandı.
Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut ise zirveye video mesajla katıldı.
 
“Büyürken iklim değişikliğine uyum önemli”
Dünyanın pandemiyle başlayan çoklu kriz ortamının etkilerinin devam ettiğini ifade eden İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, “Pandemi dönemi dünyaya aynı zamanda, küreselleşme ve serbest ticaret akımları, sağlık sistemleri, iklim değişikliği ve gelir dağılımı gibi konuları yönetmekte yetersiz kaldığını da gösterdi.  Küresel serbest ticaret; bankalar, ilaç şirketleri, çok uluslu şirketler, büyük teknoloji şirketlerini büyütürken, KOBİ’ler ve hizmet şirketleri kaybeden tarafta yer aldı. Bugün dünya, serbest ticaret ve küreselleşmenin, finansal liberalizasyon dalgasını da arkasına alarak ortaya çıkardığı tabloyu eleştiriyor. Vardığımız noktada ortak kanı; artık verimliliğin ve hakkaniyetin prensip olarak benimsenmesi yönünde. Dünya ile aynı eksende olmak için, her şart altında hacimsel büyümeyi salt başarı kriteri olarak kabul etmemeliyiz. Büyürken; iklim değişikliğine uyum, gıda ve enerji altyapısının güçlendirilmesi, kamu sağlığı yatırımları ve işgücü konularına eğilmemizin özel önem taşıdığını düşünüyoruz.  Bu şartlar altında, bizlerin atabileceği adımlardan biri de temiz enerji sektörüne yapacağımız yatırımlar olacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının arttırılması ve sanayide temiz ve güvenilir enerji dönüşümünün, yatırım kararlarında ilk planda yer alması gerektiğini vurgulamak isterim” dedi.
 
“Yanlış politikaların faturasını ödemek durumunda bırakılıyoruz”
“Acı ve sıcak gerçeklerimiz” sözleriyle konuşmasına başlayan ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükürer, “Türkiye 1 trilyon dolara koşan milli geliri ile büyük bir ülkedir. Ancak dengeli ve sağlıklı gelişimini devam ettirebilmek için uluslararası toplumun gerek ekonomik gerekse evrensel hukuk kuralları itibariyle uyumlu bir üyesi olma durumundadır. Yanlış politikaların faturasını tüm toplum olarak ödeme durumunda bırakılıyoruz” dedi. Şükürer, aynı zamanda yaşamakta olduğumuz yüksek enflasyon, aşırı bozulan gelir dağılımı, vahim sefalet endeksi, toparlanması ancak ilave vergilerle mümkün olabilecek bütçe açıklarımız, ithalata bağımlı bir ülkede kolay düzeltilemez cari açığımız, net değeri ekside seyreden döviz rezervlerimiz, her an kontrolden çıkabilecek döviz kurları, EYT  ile hepten dengesi bozulmuş sosyal güvenlik sistemimiz, tavana vurmuş genç işsizlik ve finansmana erişimi kısıtlanmış iş dünyasına vurgu yaptı.
 
“Yatırım için yargının bağımsızlığını tesis etmemiz gerekiyor”
ESİAD Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Zorlu, Türkiye ekonomisinin büyümesinde tüketimin önemli rol oynadığına dikkat çekerek “Büyümemizde tüketim önemli bir rol oynuyor. Yatırımın büyümeye katkısının ise ne yazık ki düşük kaldığını görüyoruz. Yatırıma, üretime ve ihracata dayalı sürdürülebilir bir büyüme için, niceliksel yönden niteliksel yöne evrilmemiz gerekiyor. Rekabet gücümüzü artırmak ve dünya ticaretinden daha fazla pay alabilmek için katma değeri yüksek üretime geçmemiz şart. Bir diğer koşul da, üçüz dönüşüm olarak adlandırdığımız, yeşil, dijital ve toplumsal dönüşüm. Bu çerçevede, bilim-teknoloji-üretim-yatırım ekosisteminin oluşturulması son derece önemli. Yatırımların önünün açılması için, öncelikle hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı bakımından güven ortamını tam olarak tesis etmemiz gerekiyor” diye konuştu.